''Ah bir fırsatım olsa da bu yazımı AKSARAY'IN (Külliye) içindeki câmide, bir başka Cuma'ya da TBMM'de bulunan ibâdethanede Cuma hutbesi olarak okuyabilseydim''
Kimi ateist, kimi deist, kimi hadis- sünnet düşmanı, kimi iktidar dalkavuğu olan ve her biri ayrı bir zıkkım ve dünyalık peşinde koşan İlâhiyatçılar! Yanlışlar karşısında konuşmanız gerekirken, neden ve niçin dünyayı ahirete tercih ederek rezilleşip adileşiyorsunuz?
Hakk'ın emirlerini haykıracak kadar ne yüreğiniz, ne de imanınız kalmış. Torunum Bilgehan'ın çömezi bile olamazsınız, yazıklar olsun sizlere!
TORUNUMA KULAK VERİN DE GÖRÜN BAKIN, DEVLETİN TEPESİNDEKİLERE NELERİ SÖYLÜYOR;
İnsan, eşref-i mahlûk (mahlukatın en şereflisi) olarak yaratılarak, bir imtihan salonundan ibaret olan dünyaya gönderilmiştir. Dünyaya gelen insanın bu imtihanı kazanmasının tek yolu; ‘’KULLUK ŞUURU’’ içinde yaşayarak, kendisini bu dünyaya gönderene hakkıyla kul olmasıdır.
Allah Zül Celâl Hazretleri, ‘’Ben insanları ve cinleri ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım’’ buyuruyor. Yani, insanın varlık âlemine gelişindeki asıl maksat; Allah'ı bilmesi ve O’na hakkıyla kul olmasıdır.
Kulluk gayesi ile yaratılan insandaki ruh cevheri, kendisini o kula bir nefa olarak üfleyen sahibini arar ve bu arayış ömür boyu bir koşturmaca şeklinde sahibine ulaşıncaya kadar devam eder.
Dünya ve içindekilere meylederek Yaradanına sırtını çevirip, yüzünü GEMİCİKLERE, DOLARLARA, VİLLA VE KATLARA çevirenlerin artık Allah'ı arama ve O'na hakkıyla kul olma gibi bir davaları yoktur. Allah, biz Türk milletini bu gibilerin şerlerinden muhafaza eylesin.
Dünyalık arzu, istek, hırs ve sahip olma duyguları sınırsız olan insanın maddi doyuma erişmesi ve bir yerde kendi ihtiraslarına artık yeter demesi ve elindekiyle kanaat etmesi imkânsızdır.
İşte bugün görüyoruz ki;
Arzu, istek ve sahip olma duygusu sınırsız olan bir zatı muhterem, tam 16 yıldan beriye saraylarla, yatla, katla, gemiyle, çifte çifte uçaklarla, makamların en yükseği ile bir türlü doyup tatmin olamadı.
İçinde, dünyaya böyle bir meyli ve iştahı olan insanoğlunun doyabilmesinin tek yolu mânevi doyuma erişmesidir.
Mânevi doyuma erişmemiş bir insan daima açtır!
Midesinin tıka pasa dolması onun açlığını gideremez, çünkü doymak bilmeyen obur iştahlı tamahkâr bir çift göz taşımaktadır. Bunun içindir ki ''Allah gözünü doyursun'' veya ''Gözünü toprak doyursun'' derler.
MÂNEVİ DOYUM İÇİN;
Bolca Allah'ı anmak,
O'nu her daim hatırlamak,
O'nu tespih etmek yâni zikri elden bırakmamak gerek.
Her gün bir yenisine şahit olduğumuz gibi;
Bazı iman fukarası şeytan tabiatlı iğrenç insanlar, haram helâl demeden devletin hazinesinden, milletinden, komşusundan, müşterisinden çaldıklarıyla doyacaklarını sanıyor ve ha bire vurguna devam ediyorlar.
Saraylar, yatlar, katlar, içinde takunyalı dolaşılan villalar, uçaklar, bir kamyonun bile zor taşıyabileceği, taşısa bile sülâlece yüklenmesi günler alan dolarlar- Eurolar, pırlanta mağazaları, lokantalar, hastahaneler zinciri ve daha neleeeer neler.
Sorarım sizlere, bunca mala, mülke, paraya, uçaklara, makama, rütbeye sahip oldukları halde doyuyorlar mı?
Bu gibi obur iştahlı mana fukarası zavallılar nereden bilecekler ki ruh doyurulmadan, mide ve gözün asla doyurulmayacağını.
Dünya malı, bu gibi şaşkın, merhametsiz, nursuz, uğursuz, Bismil'siz, Rahman'sızlar için tuzlu deniz suyu gibidir.
Deniz suyunu içenin susuzluğu daha da artınca;
O tuzlu suyu yine de içer,
İçtikçe de harareti artar, yanar kavrulur,
Yine içer, yine içer, içer de içer.
Halbuki bir bardak normal su (helâl lokma- helâl mal) içse harareti anında düşüp rahatlayacak.
Kendini var eden Allah'ını ve O'nun kulu olduğunu aklından dahi geçirmeyip, dünya ve içindekilere (mala, mülke, makama, rütbeye) azgın bir iştahla tamah eden insanların her biri, susuzluğunu gidermek için deniz suyu içen şaşkınlara benzerler. Bu gibi Allah'tan gafil, imandan mahrum insanlar haksız yollardan servetlerini artırdıkça daha fazla kazancın peşinde koşarak daha da açlaşır, alçaklaşır ve de azgınlaşırlar.
Sevgili Peygamberimiz (sav), İnsanoğlunun bir vâdi altını olsa ikincisini ister, iki vâdi altını olsa bir üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur diye buyurmuştur.
Evet, imandan ve hakkaniyetten mahrum insanlar, 10 gemiciği, bir kamyon dolusu Doları, bir oda dolusu Auvrosu olsa bile; gemim 20 olsun, dövizlerim iki kamyonu doldursun hırsıyla yanıp tutuşurlar.
Bu ne iğrençlik?
Bu ne iman fukaralığı?
Bu ne ahlâksızlık böyle?
Bizleri yaratıp, bütün kâinatı yoktan var eden Allah’a ihtiyacımız sonsuz iken, O’na sırtını dönen ve bildirdikleriyle amel etmeyen bir insanın huzur bulması, kendisiyle- çevresi ve milletiyle barışık olması hiçbir şekilde mümkün değildir.
Kişi olarak ve topyekun milletçe huzur ve güven içinde yaşamamız, ancak ve ancak kulluk şuuru içinde hareket etmemizle ve de en önemlisi bu şuurda insanları seçerek TBMM'ye göndermemizle ancak mümkündür.
Kulluğumuzu, acizliğimizi ve O'na olan muhtaçlığımızı bir dem olsun unutmadan devamlı surette Yaradana doğru bir hareket içinde olmalıyız ki, bizim O'na doğru attığımız her bir adımımıza karşılık O' rahmeti, bereketi, huzuru ve daha sayılamayacak kadar çok nimet ve merhametiyle bize doğru 10 adım atsın...
Torunumun, devleti yönetenlere verdiği vaaz şimdilik bu kadar!
Torunuma;
''Toplum'un hiç mi suçu ve günahı yok?'' diye sorunca;
Dedeciğim ''Topluma söylenmesi gerekenleri de siz söyleyiniz'' cevabını verdi.
BEN DE DİYORUM Kİ;
Ey toplum!
Sizler de suçlusunuz.
Çünkü, Allah'ın mülkünde, O'nun nimetleriyle doyup, şükretmek yerine, nimeti verene muhalefet etmektesiniz.
Sizlere zulmeden idârecileriniz, sizlere kendi ellerinizle seçtirilerek cezalandırılıyorsunuz!
Bir an önce yüzünüzü Hakk'a, Kur'an'a ve hakikatlere dünün!
ORHAN KILIÇOĞLU