Tüm liderlere ve Milletvekillerine sesleniyorum!
Öncelikle biliniz ki;
Topunuz bir araya gelseniz dâhi Paris'te parka dikili bir söğüt ağacı bile etmezsiniz.
Ankara'ya sizleri göndereceğimize;
Ankara'ya, Parist'e ki söğüt ağacından tek bir tane dikseymişiz Türk milleti için çok daha hayırlı olacakmış, bilemedik, beceremedik, yanılıp aldandık!
Şayet bahsettiğim söğüt ağacını merak etmişseniz o zaman anlatacağım söğüt ağacının hikâyesini iyice okuyun ve bu söğüt ağacından utanın!
Utanın da, milleti daha fazla germeyin!
Bir ve bütün olan milletimizi kamplara bölüp birbirlerine düşman hale getirmeyin.
Ağızlarınızı düzeltin!
Gönüllerinizi şeytâni kirlerden arındırın!
Terbiyeden nasipsiz haylaz sokak çocuklarının iğrenç küfürlerini Meclise taşıyarak o kutsal mekânı kirletmeyin, kin ve ihtirastan, öfke ve iltimastan sıyrılın!
Allah'tan korkun!
Milletten haya edin!
Hesap gününün olduğunu unutmayın!
Azdınız!
Merhamet damarlarınız kurudu!
İnsâni ve İslâmi ölçüyü kaybettiniz!
Bıktırdınız, koca bir millete kıydınız!
İyi dinleyin!
Öğrenin vatan neymiş!
Öğrenin, dinin, devletin, namusun önemini, çünkü nasihate ve zılgıta çokça ihtiyacınız var!
Sizin acımasızca kıydığınız vatan;
İnancın üzerinde gereği gibi yaşanılması ve yaşatılabilmesi, ırz, namus ve haysiyetin güven içinde muhafaza edilebilmesi için elzemdir.
Yoksa vatan;
Üzerinde beslenip, şerefsizce ve uşak ruhlu bir şekilde yaşanılacak bir toprak parçası, bir tarla, bir bostan, verimli bir sera, bir emtia, en önemlisi de, Batı’nın i-tine, p-içine, Arab'ın şalvarlı s-oytarılarına peş keş çekilip rüşvet verilebilecek bir arsa, bir arâzi hiç değildir.
Sizce değersiz olan vatan;
Namuslu insanlarca, yatak odaları kadar mahremdir!
13 Milyon yabancının kirleteceği ne bir pavyon, ne bir bar, ne de nargile çeken puştların piknik alanıdır.
VATAN BİZE İKİ KERE ANA RAHMİDİR
Refi isminde bir Türk öğrenci, 1900 lü yılların başında Fransa - Paris‘tedir, bir kaç gün sonra da Ramazan bayramıdır.
Refi Türkiye‘ye gelip Ramazan Bayramını kendi yurdunda âilesi ve sevdikleriyle beraber geçirmek ister lâkin imkânsızdır, çünkü parasızdır.
Bir sabah erken kalkarak Paris'te ki bir parka gider.
Park bomboş ve ıssızdır, Refi ise fazlasıyla müteessir ve üzgündür!
Refi, bir banka oturur ve üzgün üzgün vatanını, âilesini, sevdiklerini düşünürken, karşısında ki koca ve yaşlı bir söğüt ağacı dikkatini çeker (çünkü söğüt ağacı Anadolu‘ya has bir ağaçtır)
‘’Bu söğüt ağacı bizim Anadolu’nun söğüt ağacı, benim Türk olduğumu anladı ve bana gülümsüyor, artık bu bayram Paris‘de yalnız değilim’’ diye düşünerek büyük bir sevinçle yaşlı söğüt ağacına yaklaşır, selâm verir ve ağacı dostça okşayıp sevdikten sonra dibine oturur...
SÖĞÜT AĞACIYLA SOHBETE BAŞLAR!
Refi, yaşlı söğüde;
''Sen de benim gibi gurbettesin, senin yerin burası değil, senin yerin Anadolu‘da bir çeşmenin yanı başı, bir câminin avlusu, evleri kerpiç bir Anadolu köyünün tam orta yeridir'' der.
Söğüt ise;
''Evet benim yerim Anadolu ve Türk insanlarının arasıdır. Ben de vatanımdan uzak düştüm, şimdi benim Anadolu‘da bir çeşmenin yanı başında olmam gerekiyordu. Dallarımın altında köyün sevdalı gençleri buluşup hasret gidermeliydi. Yaşlılar ihtiyar gövdeme yaslanarak dinlenmeli, Osman emmiler, Mehmet dayılar dallarımın gölgesinde namaz kılmalı, askere uğurlanan gençler davul - zurnalarla halay çekmeli, yavukluları olan genç kızlar ise yaprağımla gizli gizli gözyaşlarını silmeliydiler. Amma kader bizi buralara attı. Bir zâlim el, genç bir fidanken beni vatan toprağımdan zorlan sökerek GAVURİSTANA dikti. Çok büyük ıstıraplar çektim. Anadolu‘da olsam gölgeme oturan genç sevdalılardan kim bilir kaç kere en çok sevdiğim türkü olan SÖĞÜDÜN YAPRAĞI DAL ARASINDA, GÜZELİ SEVERLER BAĞ ARASINDA' yı dinleyecektim. Sen sabırlı ol, bir gün vatanına kavuşursun inşallah ve sevdiklerinle nice bayramlarda bir ve beraber olursun, senin bu şansın var'' der.
Refi ise, yaşlı söğüdün bu acıklı ve hisli sözleri karşısında;
“İnşallah, sen de bir gün hasretini çektiğin vatanımıza kavuşursun“ der.
Yaşlı söğüt Refi'nin bu sözü karşısında müteessir ve titrek bir sesle;
Benim dönüşüm imkânsız, artık çok geç ve hem ümidim de kalmadı, mecâlim bitti. Anadolu‘ya döndüğünde, gördüğün her söğüde selâmımı söyle ve onlara de ki; vatanlarının kıymetini bilsinler, yaprakları ses çıkartarak altında uyuyan Hasan Emminin uykusunu bölmesinler, Sonbaharlar da yere yavaş yavaş düşsünler ki üzerine düştükleri o mübarek Anadolu topraklarını incitmesinler!
Ne hazindir ki bugün;
Bizi idâre edenlerin bu vatana ve Türk milletine karşı bir söğüt ağacı kadar olsun ne muhabbetleri ve ne de en küçük bir sadakatleri var!
Bunca yıldır Ankara'ya sayısız insanı gönderip, üstelikte bunları yemeyip yedirdik, giymeyip giydirdik, baş tacı yapıp ümit ve bel bağladık, kendilerine karşı saygıda kusur etmedik, gün oldu onlar için en yakınımızla kavga edip yıllarca küs kaldık ve hatta bunların yüzünden küs olduklarımızın cenazelerine, mevlitlerine dahi gitmedik. Nereden bilecekti ki bu kadar nankör ve merhametsiz çıkacaklarını!
Bunları seçerek Ankara’ya gönderip yedirip içirmek yerine;
Eğer Ankara’ya, üzerinde büyüdüğü toprağa sadakatle bağlı ve dallarının altında kendisini dikip büyüten insanlara yazın sıcağında gölge ederek borcunu ödeme asâletini gösteren bir söğüt ağacı dikseymişiz çok daha isabetli olacakmış!
Son doksan küsur sene içinde gerçi ATATÜRK ve BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ gibi iki dev söğüdümüz oldu lâkin çok azımız hariç ne kıymetlerini bildik ve ne de onların hatıralarına karşı sadakat gösterebildik. Velhasılı kadir kıymet bilmez nankör bir toplum olduk çıktık.
AHHH!
Keşke Paris'te vatan hasretiyle kavrulan o söğüt ağacı gibi sadece ve sadece bir tek söğüt ağacımız da bugün Ankara'da olabilseydi, inanın her şey bugünkünden çok daha farklı olurdu.
YA RABBİ,
Senden sadece, Ankara'da boy atmış, dal sürmüş, Türk'e karşı vefalı, Anadolu'ya karşı sevdalı olan bir tek söğüt ağacı istiyoruz, ellerimizi boş çevirme.
Bu duamı, milyonlarca evlâdını İlâyı kelimetullah uğruna gaza meydanlarında şehit veren Türk milletinin bu şehit evlâtlarının şahadetlerinin hatırına kabul eyle.
YA RABBİ,
Bu duam, Kur'an Mâide âyet 54 de işaretle övüp ve İslâm'a muhtar kıldığın Türk'ün adınadır.
YA RABBİ!
Her ülkücü şehidimiz, Türk'ün zatınıza gönderdiği bir elçisidir ve Türk'ün halini arz etmekle görevlidirler.
Zatınıza gönderdiğimiz ilk elçimiz RUHİ KILIÇKIRAN’DI, son elçimiz ise bugün şehit edilen SİNAN ATEŞ ülküdaşımızdır.
YA RABBİ!
Türlü ihanetlerle boğuşan Türk'ün hâlini zatınıza arz ettikten sonra cümle şehitlerimizin mekânlarını Peygamber Efendimizin kucağı eyle. Hepsi bu dünyadan yorgun göçtüler âlemi Berzah’ta O’nları huzur içinde kıl.
En son niyazım;
Ankara'da, ballı maaşları alıp Türk milletine karşı her tür fenalığı edenleri bir an evvel helâk eyle.
NOT;
İnsan olan, azıcık ahlâk ve vatan sevgisi taşıyan ve de Türk milletinin ırzı ve namusu adına zerre kadar endişesi olan her siyâsinin bu yazıyı okuduktan sonra düşünmesi ve kendinden utanması gerekmez mi?
Düşünüp utanması ve vicdanları en çok sızlaması gerekenler Türk milliyetçisi- Ülkücü olduklarını iddia edenlerdir.
ÜLKÜCÜYÜZ;
Yolumuz ülkü yoludur.
Yolumuz Allah yoludur.
Yönümüz Kıbleyedir,
İstikametimiz Kur'an'i ve Turanidir.
Ömrümüz millete adanmış,
Gönlümüzde herkese yer vardır.
Aramızda insanım diye dolaşan bazı seviyesiz insanlar da bilsinler ki;
80 e yaklaşan koca ömrümü, her tehlikeyi göze alarak kendilerinin namusları, vatan ve bayrakları uğrunda tükettim. Son nefesime kadar da bıkıp usanmadan kendilerinin umursamadığı namusları ve milli değerleri uğrunda mücâdeleme devam edeceğim, onlar bilmeseler de!